“Kırlangıçlar Duası” Numan Çelebicihan'ın dünya ve hayat görüşünü yansıtan bir hikaye olup, bununla beraber son derece milli değere sahip bir eserdir. Bu çayırlar o kadar güzel ki... Biliyor musun, Aktaş? Hocam anlaşılmayan sözler öğretti, ondan başka da yeni bir şey anlatmadı. Ah, zaman dediğin zaman. Okuyup öğrenmeye çok hevesliyim. Baksana, Aktaş, bu güzelliğe bir bakıp da onun inceliklerini bilmek istesen neler neler öğrenmek mümkün, ama hocam her Allah'ın günü aynı şeyi öğretiyor. Haydi, gel şimdi senle biraz coşalım. On dokuzuncu yüzyıldaki mekteplerde bir tek Kuran dersleri veriliyordu. Öğrencilerin, hiç anlaşılırlığı olmayan Arap dilindeki cümleleri ezberlenmekten başka bir bildiği yoktu. Eski mekteplerde ilim ve fen öğretilmiyordu. Kırımtatar tahsili yok derecesine gelmişti... Sen bugün derste ne yapacaksın? Daha bilmiyorum. Ama hiç okuma isteğim yok. Arkadaşlar, dersten sonra ne yapacağız? Bilmem. Belki de oynamaya gideriz. Olur. Kim bizimle gelecek, dostlarım? Ben gelirim. Siz gelir misiniz? Ben de gelirim. Ya sen? Merhaba! Merhaba! Haydi, başlıyoruz. Tekrar ediyoruz. “Min künne, muminatin, taibatin, kanitatin, saibatin ve ebkara” Hiç olmadı, hiç olmadı. Nereye bakıyorsun? Bir daha. Başından, tekrarlayalım. Başladık. “Min künne, müminatin, taibatin, kanitatin, saibatin” Bir daha. Ağzını aç. Bu günlük bu kadar yeter. Sağ olunuz. Allah razı olsun. Nihayet bitti bu ders. Çocuklar, bugün Allah kısmet ederse şöyle lezzetli bir ekmek yeriz. Gelin, buraya. O kadar yorulur, o kadar sıkılırsın ki bu mektepten. Biliyor musun, Ahmet? “Vesselamei zatel burc” başladığında hoca hanım dilimi on beş kuruşla burmuştu. Burarken de “Bismillah” demişti. Bursa da koparsa da benim dilim dönmüyor, dönmeyecek de. Bir şey anlamıyorum. Ne yapalım? Başka çare yok muhtemelen. Dayanmamız gerek. Ama yazık... Deniz nedir? Güneş niçin ısı verir? O kadar suallerim var ki... Dünya, tabiat hakkında daha da bilmek isterdim. Ama mektepte bu suallere cevap bulamıyoruz. Hocanın öğrettiği sözlerin ne manası var, ne tuzu, ne tadı. Yeter bu kadar mektep hakkında konuşmak. Ben sizlere ilginç bir hikaye anlatayım. Evvel zaman içinde Kalbur saman içinde Buzağı ulema iken Kırlangıç kadı iken Toy kuşu müftü iken Şöyle derler ki, çok daha eski zamanlarda, memleketi hanlar idare edermiş. Onlar esir sahibiymiş, kendilerine tâbi olanları sömürürlermiş. bütün zenginlikleri toplayıp ihtişamlı saraylarda yaşarlarmış. Onlar zenginlik elde etmek için birbirleriyle dövüşürlermiş. Bazı vakitlerde ise festivaller düzenleyip kendi aralarında at yarışı yapar, şöhret kazanırlarmış. İşte, Bolu civarlarında böyle bir han varmış. Bu han at yarışında nam kazanmak maksadıyla kendisinin tecrübeli atçısını at seçmeye yollar. Fakat, atçı şu kadar... ...zalim han kendine sadık olan hizmetçilerini çağırır ve onlara “Atçının gözlerini çıkarın!” diye emreder. Tenha, uçsuz bucaksız çayırlarda sıçrayıp, mavi çiçeklerin ve hindibaların üstünde bir kara köpük gibi uçarım. Atım uzun ince boynunu uzatır, kulaklarını kısar, koşar, çapar – sanki bir kurşun, sanki bir sığın o. Fırıl fırıl uçarken saçlarım külte külte dalgalanır. Sanki bir Tatar tuğu. Böyle vakitlerde yüreğim kabarır, kuvvetim kat kat artar. Gözlerim kızarır, kulaklarımda yüreklere korku salan uğultular işitilir. Çiçekli, güzel kokulu geniş ovalara, güneş altın nurunu dökerken ben yağlığımı bayrak, kamçımı kılıç yapmak, bu güzel yeşil çayırlara kırmızı kanlar damlatmak istiyorum. işte, işte... Böyle dakikalarda ben de ecdatlarım gibi düşmanları defetmeyi arzu ederdim. On dokuzuncu yüzyılın sonu, yirminci yüzyılın başlarında “yeni usul” mektepleri peyda olur. Maarif inkişaf etmeye başlar. Nihayet ders kitapları neşredilmeye başlar. Coğrafya, hesap gibi bilimler öğretilir. Halk için yeni imkanlar açılır. Dostlar, benim babamın dostu bu mektepte hoca olacak. Öyle mi? Ne güzel. Selamün aleyküm, çocuklar. Aleyküm selam. Sabahınız hayır olsun. Nasılsınız? İyiyiz. Elbette iyi olacaksınız. Çünkü sonunda sizin dersleriniz başladı, mektebiniz açıldı. Aslında mektep çağınız ömrünüzün en güzel devri. Ben sizlere ilmin kapılarını açacağım. Biz sizlerle bir çok faydalı ve ilginç bilgiler öğreneceğiz Öğrenmeye gezegenlerden ve kürelerden başlayalım. Yerküresi diğer gezegenlere göre pek farklıdır. Bu gezegende hayat var. Bazen ona mavi gezegen derler. Çünkü yerin çoğunluğu suyla kaplıdır. Alimlerin dediklerine göre, yer dört buçuk milyar yıl önce ortaya çıktı. Bizim yarımadamız da dünyamızın acayip yerlerinden biri. Bizim topraklarımızda dünyanın güçlü devletlerinden biri olan Kırım Hanlığı kuruldu. Bizim hanlarımız şanlı hükümdarlar olup askeri seferlerde galibiyetler kazandılar. Evlatlarım, bizim topraklarımız gayet zengin tarihi ve meşhur insanlarıyla tanınmaktadır. Öyleyse gelin, kısa bir teneffüs alıp rahatlayalım. Kırım Hanlığı'nın ilk başkenti neresiydi? Yahya! Bahçesaray. Maşallah, ama yanlış. Eski Kırım. Doğru. Kırım'daki en uzun ırmağın adı ne? Ömer! Badrak. Yok, yanlış. Numan! Salgır. Doğru, Numan. Tercüman Gazetesi hangi senede çıktı? Selim! 1883 senesinde. Maşallah! Bir soru daha. İran seferi devamında Giraylılar sülalesinin hangi elçisi esir edildi? Cemil!- Selamet Giray. - Yanlış. Yahya! - Sahib Giray. - Yanlış. Numan! - Adil Giray. Vay maşallah oğluma, aferin, aferin. Aktaş, aktaş, mektep ne kadar güzel bir çağmış. Biliyor musun, dünyaya yeni gelmiş bebekler gibi ağzımızı açıp dinliyoruz, etrafımızı öğreniyoruz. Ne mühim bir yermiş dünya. ???? Oldu mu? Maşallah. Yaptığınız işler belki güzeldir. Ama hakimiyete daha iyisini bilir. Onun için size bildiriyorum. Büyüklerden emir var. Hesap, tarih, coğrafya okutmak olmaz. Tatar dilinde ders veren mektepler kapatılacak. Kırımtatar dilinin inkişafını herhalde tehlikeli görmüş olacak ki Çar hakimiyeti çok vakit geçmeden yeni Kırımtatar mekteplerini kapatmaya başladı. Milli maarife ışık tutan “yeni usul” mektepleri yasaklandı. Kardeşlerim, size ben son dersimi de vereyim. Siz, anne babanızı, yaradanınızı seviyorsanız, Tatar dilini de sevin. Zavallı kırlangıç, oku, oku... Sonra senin de duanı okutmayacaklar, senin de küçük güzel ağzını kapatacaklar. Damarlarımdaki kara kanlar köpürüyor, gözlerim kararıyor, kulaklarımda yüreklere korku salan uğultular işitiyorum. Ben şimdi vurmak, devirmek, ezmek, yenmek, mektebin kapısını, astıkları ağır kara kilidi kırıp atmak istiyorum. Kırmak boynumu borcu olsun. Kırlangıçlar duası, bu ümidin, istikbalin duasıdır. Numan Çelebicihan bilgi uğrunda güreşti ve kendi yeminini yerine getirdi. Onun işini artık bizler devam ettirmeliyiz.